20 Mart 2012 Salı

Çok Sihirliler!

"Hayatımda hiç diyet yapmadım, metabolizmam hızlı"; "Ne yaparsam yapayım kilo alamıyorum."; "Bakma zayıf olduğuma, aslında çok yerim ben." gibi cümleler kuran insanlardan olmadım. Öyle çok şişman da olmadım ama, beslenmeme dikkat etmediğim takdirde, ipin ucunu kaçıracağımı adım gibi biliyorum. Nitekim geçen kış, akşam 22.00 den sonra gelen pizza krizleri, sufle kaçamakları, fast food menüleri derken, altı kilo aldım. Bahar gelince de bu kiloları vermem gerektiğini fark ettim. Sahilde yürümek ve evde bisiklete binmek dışında, spora çok yatkın biri değilim. Dolayısıyla, bir diyet sistemini denemem gerekiyordu. Bu nedenle ben de Dukan diyetine başladım. İki ay içinde de, o altı kiloyu doğaya geri iade ederek fazlalıklarımdan kurtuldum. "Nasıl?"  dediğinizi duyar gibiyim. İsterseniz ve de eğer ilginizi çekerse, Dukan maceramı başka bir post'un konusu yapabilirim. Ama önce, formu korumada yardımcı olan besinler hakkında bilgi vermek istiyorum. Belirtmek isterim ki, ben diyetisyen değilim; bu satırlardaki fikirler ise tamamen kişisel görüşlerime dayanmaktadır.

Su
Yıllardır, bıkmadan, usanmadan; uzmanlar, gazeteler, suyun öneminden bahsediyor. Ben de suyun mucizelerini anlatan şeyleri dinler, okur ama kulak arkası yapardım. Dukan diyeti protein ağırlıklı olduğu ve protein ağırlıklı bir diyet ağız kuruluğuna ve kabızlığa yol açtığı için, günde 1,5 ila 2 litre arasında su içmeye başladım. Sonra da, alışkanlık oldu, bırakamadım. Ofiste de her zaman bir su şişem (temizlik görevlileri atmadığı sürece) vardır masamda... Dikkat ettim; su içtiğimde cildim daha sağlıklı oluyor ve kendimi daha hafif hissediyorum. Tek kötü tarafı, sık sık tuvalete gitmek...


Yoğurt
Çocukluğumdan beri severek tükettiğim bir besin olmuştur yoğurt... Ama son yıllarda daha çok yemeye başladım. Tok tuttuğuna kesinlikle inanıyorum. Ayrıca, yoğurt, bel bölgesindeki fazlalıkların daha kolay yok olmasını sağlıyor. Akşamları canınız atıştırmalık bir şeyler çektiğinde, yoğurt tüketebilirsiniz. Kilo sorununuz varsa, yağsız ya da yarım yağlı yoğurt tüketmeniz daha uygun olacaktır. Tatlı krizine girdiğinizde de yine meyveli yoğurt kapabilirsiniz.


Kuruyemiş
Elbette, akşamları dizi izlerken kendinizi kaptırırcasına yediğiniz çekirdekten bahsetmiyorum. Fındık, fıstık, ceviz, badem, kuru üzümü kastediyorum. Şahsen ben, bazen akşam yemeği yerine, kuruyemiş tüketiyorum. Küçük boylardaki kokteyl-karışık tarzdaki kuru yemişleri, akşam yemeği yerine yediğim çok olmuştur. Ancak yerken, bunların yağlı besinler olduklarını da biliyorum. Bu yüzden de, mutlaka akşam 21.00 den önce yiyorum, sonrasında yemiyorum. Bir de, haftada iki ya da bilemediniz üç günden fazla yemiyorum. Hatta bazen ofise götürüp ara öğün olarak yiyorum. Böylece, akşam üstü, pasta, brownie krizine girmiyorum.



Şarap 
Tamam; alkol çok da faydalı değil... Ama seviyorsanız ve dozunda içiyorsanız, keyifli bir anın, paylaşımların, kutlamaların, önemli bir ortağı olabilir. Ben böyle durumlarda, beyaz şarap içiyorum. Çünkü şarabın, bira, viski, votka gibi diğer alkollü içkilere oranla; kalorisi daha düşük... Üstelik, sağlığa da faydası var. Ancak, içki içmiyorsanız, sırf sağlığa faydası var diye, şişenin dibini görene kadar şarap içmenize de gerek yok.

Dondurma
İlle de tatlı yemek istiyorsanız, bir porsiyon vanilyalı dondurma yiyebilirsiniz. Çünkü dondurma, hem çok kalorili değil hem de doyurucu... Ancak, iradeli davranıp azcık azcık yemek koşuluyla...



Ananas
Sizi bilmem ama, benim meyveyle aram pek iyi değil... Meyve yemek adına tek yaptığım şey; günde bir adet elma yemek ( ve o elmayı yedikten sonra da çok ama çok acıkmak)... Eğer meyve yiyerek form tutmak istiyorsanız, ananası deneyebilirsiniz. Bilenler bilir; geçen yıl şu meşhur diyetlerin yanında bir de ananas diyeti ilk sıralarda yer alıyordu. Başta onu denedim ben de, annem pazardan ananaslar taşıdı eve... Ananas çok acayip bir meyve; yediğinizde direkt midenize oturuyor, bir adet ananasın yarısını yediğinizde, saatler boyunca bir daha hiçbirşey yemek istemiyorsunuz. Belki, atıştırmalık olarak deneyebilirsiniz. Ancak, ananasın çok da ucuz bir meyve olmadığını da eklemek isterim. En azından geçen yıl öyleydi...



İşte, yukarda saydığım bu besinler, benim açımdan sihirli besinler... Başta da dediğim gibi diyetisyen değilim, kimseyi yönlendirmeye de çalışmıyorum, ama, madem burada biz bizeyiz; kendi adıma faydalı bulduklarımı paylaşmak istedim. Peki siz bu listeye neler eklemek istersiniz?

12 Mart 2012 Pazartesi

Alessandra Ambrosio İle Bir Gün

 Soğuk ve sendromlu bir pazartesi gününden herkese merhaba... Perşembe günü ofisteki tüm işlerimi bitirdim ve cuma günü kendime izin verdim. Şöyle keyifli bir kahvaltının ardından, Philips'in Beşiktaş'taki bir oteldeki "Satinsoft" epilatörünün basın lansmanına gittim. Amacım hem bu yeni epilatörü hem de markanın yüzü Alessandra Ambrosio'yu yakından görmekti. Alessandra ile ilgili izlenimlerimi anlatmadan önce epilatörden bahsedeyim.

Sizi bilmem ama, ağda gibi geleneksel yöntemler, benim için epilatörden daha tercih edilesi... Nedense, epilatörlerin pürüzsüzlük hissini doyasıya veremediğini düşünüyorum. Bu nedenle, bu konuda ön yargılarım var. Ancak bu Satinsoft'a bir şans vermeme engel olmuyor. Çünkü ürünün, standart epilatörlere oranla çok daha fazla özelliği var. Bana kalırsa en önemli iki özelliği bakteri oluşumunu engelleyen hipoalerjenik gümüş iyon diskler ve batık oluşumunu engelleyen peeling fırçası... Bir de, ıslak-kuru kullanım özelliğini de unutmamak gerek... Sonuç olarak bence keyifli bir ürün, kısa sürede tüylerden kurtulmak isteyenlere öneririm, çantaya, bavula atın, tatile kaçın...


Gelelim Alessandra'ya... Öncelikle gerçekten de güzel bir kadın olduğunu söylemeliyim. 7 aylık hamile olmasına rağmen, minik karnı dışında, vücudunda bir gram yağ yok! Bunu da sürekli spor yapmasına bağlıyor. Son derece içten, sürekli gülümsüyor. Alessandra, sık sık ürünü keyifle kullandığının altını çizdi. Benim yakından gördüğüm kadarıyla oldukça pürüzsüz bir teni vardı, güzellik salonuna gitmeye vakti olmadığı için epilatörüyle sağlıyormuş bu pürüzsüzlüğü... İşte sizin için çektiğim kareler...




8 Mart 2012 Perşembe

Sonunda Murad'ımıza Erdik!

Öncelikli olarak, her birinizin Kadınlar Günü'nü kutlarım. Umarım kendinizi şımartacağınız, keyifli bir gün geçirirsiniz. Bugün sizlere Murad'ın makyaj ürünlerinden bahsedeceğim. Murad ve makyaj, bir arada, nasıl yani? Şaka şaka, elbette öyle far, rimel işine falan girmemiş Murad. Sadece makyaj bazı üretmiş. Şahsen ben fondöten üretmelerini de isterim ama, o alana kaymayacaklarını çok net biçimde aktarıyorlar. Onlar fikrini değiştirene kadar biz elimizdekilerle idare edeceğiz demek...

Skin Perfecting Primer Dewy Finish: Işıltı veren bir baz... Aynı zamanda cilde bakım da yapıyor. Minerallerle cildin ışıltısını destekliyor.


Skin Perfecting Primer Acne and Shine Control: Bu baz, daha çok sivilce ve akne sorunu olanlara hitap ediyor. Bu bazı kullandığınız takdirde, hem makyajınızın kalıcılığını arttırıyorsunuz hem de sivilceleriniz kuruyor.


Absolute Bronzing Boost: Bu da, bronzlaştırıcı bir baz... Cildinize tatlı bir pembelik, doğal bir güneş bronzluğu kazandırıyor. Ve içeriğindeki antiosidanlarla, cildin güneş ışığına karşı direncini arttırıyor.


Eye Lift Perfector: Göz makyajınıza çok önem veriyorsanız, göz makyajınızı sabitlemek için bu bazı kullanabilirsiniz. Bu ürünün en bomba etkisi, göz çevresini sadece 15 dakikada, %50 oranında sıkılaştırıyor olması... Ayrıca, düzenli kullanım sonucunda, koyu halka görünümlerini ve göz altı torbalarını da yok ediyor.

Ürünlerin fiyatları 130 ve 140 TL arasında seyrediyor. Biliyorum, bir baz için biraz yüksek bir fiyat gamındalar ama, bazların aynı zamanda cilde bakım yaptığını düşünürsek, hem baz hem de krem almış kadar oluyorsunuz.Bir taşla iki kuş hesabı!

Siz ne düşünüyorsunuz Murad'ın bu ürünleri hakkında?



1 Mart 2012 Perşembe

Hello Dore!

Tipili bir İstanbul gününde, elime Dore'nin katalogu geçti. Dore; Yıldız Holding'in, kozmetik, temizlik gibi alanlardaki, doğrudan pazarlama markası... Önce Avon,Oriflame tarzı bir şey sandım ama, katologda porselen baharatlık seti görünce, fikrim değişti. Her neyse, Dore, güneş koruyucu bir yüz kremi yollamış bana; sıcağı sıcağına yazmak istediğim ve fotoğraf makinem yanımda olmadığı için CD'deki görseli paylaşıyorum sizlerle... Yalnız kremin markası Eveline... Ürün; 50 güneş koruma faktörüne sahipmiş; özel formülü sayesinde de güneşe karşı etkin bir koruma sağlıyormuş. Hassas bir cildim olduğu için bu tarz ürünlere ekstra dikkat ederim ama; her şeyi de yüzüme sürmek istemiyorum. Aranızda bu markanın ürünlerini kullanmış olanlar varsa, fikirlerini almak isterim. Düşünceleriniz, bültende yazandan daha önemli benim için:) Umarım, orda bir yerde "bence..." diye başlayan bir cümle kurmak isteyen vardır:)

28 Şubat 2012 Salı

Yves Rocher Cicileri

Yine tembellik yapıp blogumdan koptum, gittim. Çalışıyordum, havalar kötü, sıkıldım gibi bahanelerin ardına sığınmayacağım, tembelim ben, tembel... Ama bundan sonra daha az tembellik yapıp, daha fazla şey yazmaya çalışacağım, sözüm söz!

Efendimm, ne zaman bir Yves Rocher davetiyesiyle karşılaşsam (bakınız aşağıdaki gibi), iki elim kanda olsa da, gitmek için elimden geleni yapıyorum. Çünkü Yves Rocher yetkilileri oldukça tatlı insanlar ve lansmanlarda oldukça keyifli bir ortam yaratıyorlar. Çünkü, Yves Rocher, benim için farklı bir marka... Hani bazı markalar vardır; bir ürünü size iyi gelirken, diğer bir ürünü cildinize uygun olmaz. Ama Yves Rocher öyle değil, el kreminin bile benim için özel bir yeri vardır.


O nedenle bu basın lansmanına da koşa koşa gittim ve markanın yeni ürünleriyle tanışma ( ve de sizlerle tanıştırma) fırsatı buldum. İşte, başlıyoruz.


Yves Rocher Triple Action: Selülit, tüm kadınların belası! Yaz kapıda, bu selülitlerden mutlaka kurtulmalı diyorsanız; yeşil kahve, yeşil çay, asya sentellası (çok gizemli bir madde olmalı) içeren, selülit karşıtı bu kremi deneyebilirsiniz. Şekillendirici ve sıkılaştırıcı etkisi bulunan bu ürünü kullanan kadınların %87'si, selülitlerde gözle görülür bir azalma yaşadıklarını belirtmiş. Bakalım, deneyip göreceğim.


Yves Rocher Elixir 7.9: Ürünün adı, biraz ajan adına benziyor:) Zaten kendisi de bir çeşit ajan, gençlik ajanı:) 7 ayrı bitkisel aktif bileşen ve 9 yaşlanma karşıtı buluş patentinden oluşan bu ürün, bir çeşit gençlik serumu!Adı üstünde cildi gençleştiriyor, yaşasın gençlik!



Yves Rocher Pure System Temizleme Jeli: Aslında yüzümü yıkayarak temizleyen ürünleri kullanmıyorum, çünkü cildi kurutuyor. Ama bu ürün pek de öyle değil... Siyah noktaları yok ediyor, cildi kurutmadan temizliyor, gözenekleri arındırıyor.



Yves Rocher Pure System Tonik: Cildinizi iyice temizledikten sonra bu tonik sürülüyor, kapalı gözenekler açılıyor ve cilt matlaşıyor.



Yves Rocher Bakım Kremi: Temizleyici ve tonikten sonra bu bakım kremi uygulanıyor; cilt dokusu daha da güçleniyor. Bu ürünün en önemli vaadi, kusur giderici olması...



Yves Rocher Göz Makyaj Temizleyicisi: Organik peygamber çiçeği formülüne sahip bu ürün, göz çevresini kolayca temizliyor. Muadilleri gibi çok yağlı olmadığını da söylemeliyim...

Son olarak, selülit kremi haricindeki tüm ürünleri dün gece kullandığımı söylemeliyim. Hatta bu ürünlerden başka ürün kullanmadım iyice test etmek için... Sabah uyandığımda cildim gayet nemli ve sağlıklıydı.

Elime sağlık:) Umarım yazım faydalı olur...

24 Ocak 2012 Salı

Güzelliğin Geleceği

Tamam, gerek estetik gerekse de bakım dünyasında olsun; yeniliklerin ardı arkası kesilmiyor. Hemen her gün, bizleri şaşırtan bir ürün veya hizmet ile karşılaşıyoruz. Ama yine de, daha şaşıracağımız çok şey olduğunu düşünüyorum ben... İşte bu yüzden, bugün, bundan tam 50 yıl sonra ortaya çıkabilecek yeniliklere dair bir yazı yazmak istedim... Acaba, biz pamuk nineler haline geldiğimizde, güzellik endüstrisinde neler olacak? İşte benim tahminlerim...

Second Skin Olgusu: Yani, satın alınabilen ikinci ciltler... Gelecekte, bence tek bir cildimiz olmayacak ve kendi cildimizin üzerine yapıştırabileceğimiz şeffaf ikinci ciltlerimiz olacak. Beyaz, sarı, buğday, esmer.... Yüzümüzün ne renk olmasını istiyorsak, dilediğimiz cildi alacağız. Ancak tabi, süt beyaz olanların esmer deri almaları pek hoş olmasa gerek... Her neyse, işte makyajı bu ciltlerin üzerine yapacağız. Böylece asıl cildimizi korumuş olacağız. Mantıklı değil mi?

Göz tornavidası: Tamam, göz tornavidası pek hoş bir kelime grubu değil; hatta akıllara teen slasher filmlerini getiriyor olabilir. Ama gelecekte, gözümüzün yapısını bir dokunuşla değiştiren tornavidaların ortaya çıkacağına inanıyorum. Bu tornavida sayesinde küçük gözlüler, birkaç saatliğine, gözlerini büyütürken; büyük gözlüler de yine bir süreliğine çekik gözlere sahip olabilecekler. Hem de göze hiç zarar vermeden!

Makyaj robotu: Hatırlıyorum da, küçükken, mutfak robotunu, gerçek bir robot sanırdım. Hatta tüm robotların Richie Rich'in robotu Irona'ya benzediğini zannederdim. Ne var ki, sonradan, mutfak robotunun, cansız, ruhsuz bir alet olduğunu anladım. Bence, gelecekte, ayna karşısında öyle saatler geçirmeyeceğiz. Çünkü makyaj robotları, kolayca makyajımızı yapacak. Hem bu robotlar, makyaj konusunda bizden çok daha bilgili olacakları için; kalemi nasıl çekeceğimizi, hangi ürünü hangi sırada kullanacağımızı düşünmek zorunda kalmayacağız.

Manikür-pedikür hayvanları: Fish Spa'da ayak etlerini yeme yoluyla manikür yapan Garra Rufa balıklarını herhalde duymuşsunuzdur. Bu balıkların, çok daha sağlıklı ayaklara sahip olmamızı sağladığı iddia ediyor. Denemediğim için bir yorum yapmıyorum ama, manikür pedikür işlerinin, gelecekte, insansız bir ortamda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bu balıklar ve başka hayvanlar, gelecekte oldukça trend olabilir.

Saç ütüleri: Aranızda, saçını ütüyle düzleştiren var mı? Bilenler bilir; eskiden, bu düzleştiriciler yokken; özellikle dönemin lise öğrencileri, annelerden gizlice, saçlarını ütülerle düzleştirirlerdi. Ama düzleştiricilerin ortaya çıkmasıyla, bu uygulamayı yapanların sayısı da azaldı. Şahsi fikrimi sorarsanız, ne düzleştiriciler ne de Brezilya fönü gibi uygulamalar, kuaförden çıkmışçasına bir hava yaratmayı sağlamıyor. Bu yüzden hep föncü oldum ve föncü olmaya devam edeceğimi düşünüyorum... Ancak, her ne kadar kullanmayacak olsam da, saça özel ütülerin üretileceğini düşünüyorum. Böyle renk renk, şekil şekil ütüler düşünün... Sağında solunda aparatlar için ayrılmış özel bölümler olacak ve sadece saçı ütüleyecek. Çok keyifli!

Küçük bir beyin fırtınasının ardından, aklıma gelenleri karaladım bu post'umda... Bazılarını komik bulacaksınız belki ama, en iyi fikirlerin komik fikirler arasından çıktığını düşünüyorum:) Sizin de aklınızda böyle komik öngörüler varsa, paylaşabilirsiniz...

16 Ocak 2012 Pazartesi

Mimlendim!

Dört dörtlük bir blogu olan Onorr beni mimlemiş, ben de hemen yanıt vereyim dedim...

Her soruya aklıma gelen ilk 5 cevabı veriyormuşum, hadi başlayalım...

1)Senin yanında her gün görebileceğimiz 5 şey?
Cep telefonu, su şişesi, tarak, çanta tipi makyaj çantam, kahve

2) Nadiren giydiğin şeyler?
Jean, uzun etek, kalın çorap, atkı, pantolon

3) Günde birçok kez yaptığın/gerek duyduğun şey
Whatsapp'da takılmak, sosyal hesaplarımı kontrol etmek, blog okumak, müzik dinlemek, çalışmak:)

4) Bağımlı olduğun şeyler?
İnternet, şarap, parfüm, çikolata, yemek

5) Hayatta vazgeçmek istemediğiniz şeyler
Ailem, sevgilim, köpeklerimiz, kedimiz, para kazanmak:)

6) Aklına ilk gelen blogcu isimler
Pelito'nun blogu, Kavala'nın videoları, Kova Kadınıyım Ben, Make Up With Style, mia-lavitaebella

7) En sevdiğin kozmetik ürünler
Loreal 4d lash Architect maskara, Yves Rocher Serum, Bioderme Sensibio H2 temizleyici, Chanel Fondöten, Thierry Mugler Angel parfüm

8) Hobilerin?
Yeni ülkeler görmek, sahilde yürümek, kozmetik, blog, moda

Ben de bu mimi Makeupwithstyle, mia-lavitaebella, Kova Kadınıyım Ben, ojemrujumrimelm, karbeyaz33'e yolluyorum:)